8.5.09

"dinozor ötesi"

"Kırmızı ötesi" ve "mor ötesi" gibi bir tamlama ile "tarih öncesi" sayılabilecek, modern olmayan bir düşünce yapısını hicveder.

- Dinozor ötesi bir müdürleri var.

7.6.08

"insan canlısı"

"Dost canlısı" ya da "arkadaş canlısı" gibi bir çağrışım yapıyor değil mi? Proaktif düşünme hakkında bir kitapta rastladım. Bu kitaba paralel eğitim veren eğitmenin de "insan canlısı" tamlamasını kullandığını duyunca, Türkçe'ye böyle bir terim kazandırıldığını öğrendim. Kitapta şöyle geçiyor:

İnsan canlısı olan bizler, kendi yaşamımızın tek sorumlusuyuz.


Burada cümlenin anlamına bakacak olursak, "insan canlısı" yerinde doğrudan "insanoğlu" veya "ademoğlu" sözcüklerinden birini koyabiliriz. Eğitmenin de "insan canlısı şöyledir, böyledir" şeklinde insanın zaaflarına değinen ifadelerinde yine "insanoğlu" sözcüğünü kullanması daha doğru olurdu. "İnsan canlısı" dendiğinde ne anlamalıyız? "Kedi yavrusu" ya da "saksı bitkisi" gibi, belli bir canlı türünü tanımlayan bir tamlama galiba. Ya da Ingilizce'deki "human being" sözünün kötü bir çevirisi...

"ıkınımsal"

Bir yaşıma daha girdim... Akademik bir bildiri sunan bir Yard. Doç. Dr. Zülfükar Sayın'ın konuşmasında duydum bu sözcüğü. Melih Gökçek'in Ankaralılar'a hediyesi (?!) yeni Ankara logosunun anlambilimsel analizi sırasında birkaç kez "ıkınımsal" sözcüğü kullanılınca, bu sözlüğe koymak gerektiğini düşündüm. Türkçe sözlükte böyle bir kelime yok. Ancak gramer olarak yanlış değil. "Ikınmak"tan türetilmiş. İte kaka şirin gösterilmeye çalışılan, sahip olmadığı anlamların zorla yüklenmeye çalışıldığı logoyu hazırlanayan ve kamuoyu karşısında savunanların tavrı böyle tanımlanıyor.

5.5.07

"ezgüven sahibi olmak"

Türkçe'de "özgüven sahibi olmak" diye bir ifade var. Kişinin niteliklerinin ve değerinin farkında olması, bu farkındalığın davranışlarına yansıması, kendine güvenmesi demektir. (TDK öz güven diye yazıyor, niyeyse...) Genellikle olumlu bir özellik olarak kabul edilen özgüven sahibi olmaktan yola çıkarak "ezgüven sahibi olmak" lafını türettim. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, kendine güvenen bir insanın davranışlarına yansıyan ezici tavrı kast ediyorum. Ezgüven sahipleri kendilerine o kadar çok güvenirler ve değer verirler ki, üzerlerinde sürekli "küçük dağları ben yarattım, büyükler de babamdan miras kaldı" tavrı vardır. Bu tavra eşlik eden başkalarını aşağılama, küçük görme, önemsememe aslında nezaket sınırlarını aşmaz; kaba davranışlara dönüşmez. Yine de karşısındaki kişiyi çok rahatsız eder ve ezgüven sahibi kişiler çevrelerinde pek sevilmez.

Ezgüven sahiplerine iş dünyasında sıkça rastlanır. Ya patron çocukları ya da tırnaklarıyla kazıya kazıya zirveye tırmanmış insanlardır bunlar. Aslında başkalarının kötülüğünü istemezler, sadece daha çok pohpohlanmaya ihtiyaç duyarlar. Uygun şekilde davranıldığında ("ağamızsın, paşamızsın, sen olmasan ne yapardık" falan dendiğinde) gaza gelip çevrelerine faydalı bile olabilirler...

28.4.07

"coşkuyu vermek"

Gençlerin cep telefonunda arkadaşlarıyla bol bol konuşmasını teşvik edici reklamlardan birinde 20'li yaşlardaki delikanlı aarkadaşıyla konuşurken "kolonlara ver coşkuyu, ver coşkuyu..." diye birşeyler anlatıyordu. O zamandan beridir herkesin dilinde "coşkuyu vermek" lafı. Nasıl bir ifadedir bu? Ne anlatır? Tam anlayamamıştım, geçen gün kuaförüm bu sözü kullanınca anladım: "Coşkuyu vermek", herhangi bir konuda miktarı abartmak anlamına geliyor.

- Turgut Bey, çok kabarık oldu galiba...
- E, verdim coşkuyu... Merak etmeyin, güzel oldu.

13.4.07

"slm"

Türkçe'de içinde sesli harf olmayan sözcük yoktur. "slm" de Türkçe'de hiçbir anlam ifade etmez, belli bir kurum ya da durumun kısaltması değildir. Fakat '90'larda cep telefonları sayesinde kısa mesaj gönderme de yaygınlaşınca, mesaj kutularımızda, e-postalarımızda "slm", "nbr" gibi sessiz harfli sözcükleri sıkça görür olduk. Tabii ki "selam" ve "ne haber?" anlamına geliyor, hal hatır sormak için kullanılıyor.

Gerek bilgisayar klavyesi(ah, o Q klavyeli bilgisayarlar yok mu!) gerek cep telefonu tuşları rahat ve akıcı yazı yazmaya olanak vermiyor. Cep telefonlarının tuşlu klavyesi alfanümerik. Yani 0'dan 9'a kadar olan 10 tuş ve iki fonksiyon tuşları üzerine alfabe harflerinin paylaştırılmasıyla çalışıyor. Dolayısıyla 2 tuşuna yüklenen a, b, ve c harfleri var. Örneğin "cadde" yazabilmek için üç kere 2, bir kere daha 2, bir kere 3, bir kere daha 3, iki kere daha 3 tuşuna basmak gerekiyor. yani epey zor. Bu durumda kısa mesaj servisini yaygın kullanan gençlerin "kısa yolu tercih ederek" sözcüklerden sesli harfleri çıkarma eğilimi hızla yaygınlaştı. Yine hayatımıza yeni yeni ama hızla giren bilgisayarlar da bu tür yazımın yaygınlaşmasına katkıda bulundu. Daha önce ne daktilo ne bilgisayar kullanmış olan biri için büyük harf, küçük harf, kelimeler arasında boşluk, apostrof gibi şeyler kullanmak, yazı yazmayı son derece karmaşık hale getiriyor. Özellikle Türkçe sözcük yapısına uygun olmayan Q klavyeli bilgisayarlar... Oysa özellikle Messenger ya da ICQ gibi sohbet programlarında hızlı yazarak karşıdakini bekletmemek gerek. Bu durumda, büyük harf kullanmaktan vaz geçmek, sesli harfleri kelimelerden çıkarmak, nokta ya da virgülden sonra sözcükler arasında boşluk bırakmamak gibi alışkanlıklar gelişti. 40 yaşındaki bir doktor da 10 yaşındaki bir ilkokul öğrencisi de bu şekilde yazma eğilimi gösteriyor. Üstelik bu durum sadece bizde böyle değil, İngilizce'de de, Fransızca'da da benzer yazım alışkanlıkları gelişmiş. Hatta İngilizce'deki bu tür kısaltmaları anlayıp anlayamadığınızı gösteren bir test var. İlgilenenler buradan ulaşabilir.

30.3.07

"bu, bunun amentüsüdür"

Sözlüğümüzün adı Türkçe'de Olmayan Sözcükler Sözlüğü olmasına rağmen, "bir şeyin amentüsü" olma kavramını yazmak istedim. Çok uzun zamandır bu lafı kullanan kimseye rastlamamıştım, geçenlerde rastlayınca nostalji oldu.

"amentü" kelimesi Arapça'da "inandım" anlamına geliyor ve yaygın olarak İslamiyet'in temel inançları olan "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine inanma"yı dile getiriyor. (TDK tanımı) Türkçe'de günlük dilde bir düşünce veya ideolojinin temelini oluşturan değerleri anlatmak için de kullanılıyor. Benim geçen gün duyduğum şekliyle "bu, bunun amentüsüdür" dendiğinde, "eğer bu prensiplere inanmazsan ya da göz ardı edersen, bu işte/sektörde başarılı olamazsın. En başta bu prensipleri kabul etmek gerekir" anlamı vardı. Bu kadar uzun bir ifadeyi "amentü" kelimesinin içine sığdırmak hoşuma gitti. Günlük dilde daha sık kullanabiliriz.

19.3.07

"şık lokazyonlu"

Bu lafı hayatınızda hiç duymadıysanız büyük ihtimalle ya hiç emlakçı tanımıyorsunuzdur ya da hiç ev aramamışsınızdır. Nezih bir muhitte, merkezi konumdaki bir binayı tanımlamak için kullanılan bir tamlamadır. Tabii şık kelimesinin kime ne ifade ettiği bir muamma olsa da, size "şık lokazyonlu" bir şey sunuluyorsa, fiyatını fazla sorgulamamanız ve öyle kabul etmeniz bekleniyor demektir.