5.5.07

"ezgüven sahibi olmak"

Türkçe'de "özgüven sahibi olmak" diye bir ifade var. Kişinin niteliklerinin ve değerinin farkında olması, bu farkındalığın davranışlarına yansıması, kendine güvenmesi demektir. (TDK öz güven diye yazıyor, niyeyse...) Genellikle olumlu bir özellik olarak kabul edilen özgüven sahibi olmaktan yola çıkarak "ezgüven sahibi olmak" lafını türettim. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, kendine güvenen bir insanın davranışlarına yansıyan ezici tavrı kast ediyorum. Ezgüven sahipleri kendilerine o kadar çok güvenirler ve değer verirler ki, üzerlerinde sürekli "küçük dağları ben yarattım, büyükler de babamdan miras kaldı" tavrı vardır. Bu tavra eşlik eden başkalarını aşağılama, küçük görme, önemsememe aslında nezaket sınırlarını aşmaz; kaba davranışlara dönüşmez. Yine de karşısındaki kişiyi çok rahatsız eder ve ezgüven sahibi kişiler çevrelerinde pek sevilmez.

Ezgüven sahiplerine iş dünyasında sıkça rastlanır. Ya patron çocukları ya da tırnaklarıyla kazıya kazıya zirveye tırmanmış insanlardır bunlar. Aslında başkalarının kötülüğünü istemezler, sadece daha çok pohpohlanmaya ihtiyaç duyarlar. Uygun şekilde davranıldığında ("ağamızsın, paşamızsın, sen olmasan ne yapardık" falan dendiğinde) gaza gelip çevrelerine faydalı bile olabilirler...

28.4.07

"coşkuyu vermek"

Gençlerin cep telefonunda arkadaşlarıyla bol bol konuşmasını teşvik edici reklamlardan birinde 20'li yaşlardaki delikanlı aarkadaşıyla konuşurken "kolonlara ver coşkuyu, ver coşkuyu..." diye birşeyler anlatıyordu. O zamandan beridir herkesin dilinde "coşkuyu vermek" lafı. Nasıl bir ifadedir bu? Ne anlatır? Tam anlayamamıştım, geçen gün kuaförüm bu sözü kullanınca anladım: "Coşkuyu vermek", herhangi bir konuda miktarı abartmak anlamına geliyor.

- Turgut Bey, çok kabarık oldu galiba...
- E, verdim coşkuyu... Merak etmeyin, güzel oldu.

13.4.07

"slm"

Türkçe'de içinde sesli harf olmayan sözcük yoktur. "slm" de Türkçe'de hiçbir anlam ifade etmez, belli bir kurum ya da durumun kısaltması değildir. Fakat '90'larda cep telefonları sayesinde kısa mesaj gönderme de yaygınlaşınca, mesaj kutularımızda, e-postalarımızda "slm", "nbr" gibi sessiz harfli sözcükleri sıkça görür olduk. Tabii ki "selam" ve "ne haber?" anlamına geliyor, hal hatır sormak için kullanılıyor.

Gerek bilgisayar klavyesi(ah, o Q klavyeli bilgisayarlar yok mu!) gerek cep telefonu tuşları rahat ve akıcı yazı yazmaya olanak vermiyor. Cep telefonlarının tuşlu klavyesi alfanümerik. Yani 0'dan 9'a kadar olan 10 tuş ve iki fonksiyon tuşları üzerine alfabe harflerinin paylaştırılmasıyla çalışıyor. Dolayısıyla 2 tuşuna yüklenen a, b, ve c harfleri var. Örneğin "cadde" yazabilmek için üç kere 2, bir kere daha 2, bir kere 3, bir kere daha 3, iki kere daha 3 tuşuna basmak gerekiyor. yani epey zor. Bu durumda kısa mesaj servisini yaygın kullanan gençlerin "kısa yolu tercih ederek" sözcüklerden sesli harfleri çıkarma eğilimi hızla yaygınlaştı. Yine hayatımıza yeni yeni ama hızla giren bilgisayarlar da bu tür yazımın yaygınlaşmasına katkıda bulundu. Daha önce ne daktilo ne bilgisayar kullanmış olan biri için büyük harf, küçük harf, kelimeler arasında boşluk, apostrof gibi şeyler kullanmak, yazı yazmayı son derece karmaşık hale getiriyor. Özellikle Türkçe sözcük yapısına uygun olmayan Q klavyeli bilgisayarlar... Oysa özellikle Messenger ya da ICQ gibi sohbet programlarında hızlı yazarak karşıdakini bekletmemek gerek. Bu durumda, büyük harf kullanmaktan vaz geçmek, sesli harfleri kelimelerden çıkarmak, nokta ya da virgülden sonra sözcükler arasında boşluk bırakmamak gibi alışkanlıklar gelişti. 40 yaşındaki bir doktor da 10 yaşındaki bir ilkokul öğrencisi de bu şekilde yazma eğilimi gösteriyor. Üstelik bu durum sadece bizde böyle değil, İngilizce'de de, Fransızca'da da benzer yazım alışkanlıkları gelişmiş. Hatta İngilizce'deki bu tür kısaltmaları anlayıp anlayamadığınızı gösteren bir test var. İlgilenenler buradan ulaşabilir.

30.3.07

"bu, bunun amentüsüdür"

Sözlüğümüzün adı Türkçe'de Olmayan Sözcükler Sözlüğü olmasına rağmen, "bir şeyin amentüsü" olma kavramını yazmak istedim. Çok uzun zamandır bu lafı kullanan kimseye rastlamamıştım, geçenlerde rastlayınca nostalji oldu.

"amentü" kelimesi Arapça'da "inandım" anlamına geliyor ve yaygın olarak İslamiyet'in temel inançları olan "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine inanma"yı dile getiriyor. (TDK tanımı) Türkçe'de günlük dilde bir düşünce veya ideolojinin temelini oluşturan değerleri anlatmak için de kullanılıyor. Benim geçen gün duyduğum şekliyle "bu, bunun amentüsüdür" dendiğinde, "eğer bu prensiplere inanmazsan ya da göz ardı edersen, bu işte/sektörde başarılı olamazsın. En başta bu prensipleri kabul etmek gerekir" anlamı vardı. Bu kadar uzun bir ifadeyi "amentü" kelimesinin içine sığdırmak hoşuma gitti. Günlük dilde daha sık kullanabiliriz.

19.3.07

"şık lokazyonlu"

Bu lafı hayatınızda hiç duymadıysanız büyük ihtimalle ya hiç emlakçı tanımıyorsunuzdur ya da hiç ev aramamışsınızdır. Nezih bir muhitte, merkezi konumdaki bir binayı tanımlamak için kullanılan bir tamlamadır. Tabii şık kelimesinin kime ne ifade ettiği bir muamma olsa da, size "şık lokazyonlu" bir şey sunuluyorsa, fiyatını fazla sorgulamamanız ve öyle kabul etmeniz bekleniyor demektir.

12.3.07

"Cumartesi babası"

Bundan birkaç yıl önce Beyoğlu'nda Cumartesi günleri toplanıp gözaltında kaybolan çocukları ve yakınları için eylem yapan kadınlara Cumartesi anneleri deniyordu. Bundan esinlenerek ben de belli bir baba türüne "Cumartesi babaları" diyorum. O babalar ki, çevremizde sık sık görürüz. Genellikle 35 yaşın üstünde boşanmış, iş güç sahibi babalardır. Mahkemeler çocuğun hafta içi annede, hafta sonu babada kalmasını uygun görmüştür. Bu nedenle ne kadar iyi bir baba olduklarını ancak Cumartesi ya da Pazar günleri gösterebilirler. Çocuklarını alarak içinde sinema kompleksi olan bir alışveriş merkezine götürürler. Yemek memek yedirip, oyuncak moyuncak alıp, film milm seyrederler. Hemen hemen her hafta sonu aynı program. Bu böyle sürer gider... Bir alısveriş merkezinde yanında çocuk olan ve lüzumlu lüzumsuz her şeye para harcayan bir adam görürseniz, hemen "Cumartesi babası" olup olmadığını anlarsınız zaten.

7.3.07

"yanlış" sözcüğünü bile yanlış yazmak

Türkçe'de Olmayan Sözcükler Sözlüğü'nün Ekşi Sözlük kadar popüler olmadığı bir gerçek. Fakat Türkçe'de olmayan sözcükler konusunda Google'ı hayli meşgul ediyoruz. Bugün istatistikleri kontrol ederken, arama motorları aracılığıyla bloguma yönlenen okuyucuların hangi sözcüklerle arama yaptıklarına baktım.

Türkçe'de Olmayan Sözcükler (bunu yazınca sözcükler listesi çıkmıyor ne yazık ki)
Banel ne demek (annesine sorar gibi Google'a soruyor arkadaşımız)
Baya ("bayağı" demek istedi galiba)
Türkçe'de yalnış yazılan ("yalnış" yazmışsın arkadaşım)
Türkçe sözlük ironi (hah, doğru yere geldin, kelimelerin ironik anlamlarını başka yerde bulamazsın)
Tiraj
Nezaket sözcük (hmmm, bu sözlükleri de Google'da aradıklarına göre, bunun sözlüğünü de hazırlasam mı acaba?)

22.2.07

"R2"

R2 şeklinde yazılınca ürün kodu gibi duran kelime son zamanlarda sıkça duyduğumuz doğu şifacılık yöntemlerinden biri olan "reiki" aslında. Yine buz dansçısı şarkıcı kızımız geçen akşam Okan Bayülgen'in programında Türkçemiz'e şahane bir telaffuz kazandırdı. "R2 yapıyorum", "R2 yapacağım" vb. Vurguyu başa alarak ve kelimenin içindeki "-i-ki" hecelerini de rakam gibi okuyarak kelimeyi şu hale getiriyor ya, pes!

HASİBE EREN'E NOT: Avrupa Yakası dizisindeki Makbule rolünde vurguları ve uzatmaları yanlış kullanınca bizi çok eğlendiriyordunuz. Şimdi size bir rakip çıktı. Üstelik doğaçlama yapıyor...

20.2.07

"ay ne kadar banel!"

Magazin programında şarkıcı-buz dansçısı kızımızın ileri Türkçe bilgisini herkese gösterdiği anın repliği.

"Banal" diyemeyen kızımız "banel" diyerek Türkçe'de Olmayan Sözcükler Sözlüğü'ne yeni bir madde kazandırdı. "Bayağı, sıradan" anlamına gelen "banal" kelimesini ne ya da kim için kullandı, hatırlamıyorum ama kendini hayli "banal" konuma soktuğu kesin...

6.2.07

"bayan"

Elbette "bayan" sözcüğü Türkçe'de var. Ancak cinsiyet bildiren "kadın" ya da "dişi" sözcüğüyle eşanlamlı değil. "Bayan" bir ünvan, bir hitap sözüdür. "Bayan Ayşe Aksoy" diye hitap ettiğimiz bir kadına, toplum içinde belli bir mesafede durduğumuzu, saygı duyduğumuzu, nezaket kurallarına son derece dikkat ettiğimizi ifade eder.

"Bayan" sözcüğü son yıllarda birebir "kadın" sözcüğü yerine kullanılmaya başlandı.

Bayan reyonu, bayan ayakkabısı, bayan parfümü


Temelde iyi niyetli olarak "daha nazik olma" çabası içeren bu anlam kaydırması aslında "iyi niyetli olmayan" bazı davranış ve düşünceleri kamufle etmeye çalışıyor olabilir mi? Kadına "kadın" demek kaba bir tanımlama mıdır? Yoksa kadına "kadın" dediğimizde mesafe ve nezaket kurallarının yok sayıldığı üçüncü bir tür mü kastediliyor? Mesela "kadın" denince kadınlık organı olan insan dişisi, "bayan" denince topuklu ayakkabı giyen (ve böylece cinselliği sembolikleştirilip, erişilmez olduğu ima edilen) insan dişisi (karımız, bacımız, öğretmenimiz... gibi) anlamları yükleniyor olabilir mi?


"Bayan" sözcüğü daha çok eğitimli (ya da kendini öyle göstermek isteyen) erkekler tarafından ve kendini "bayan" olarak lanse etmek isteyen (niyeyse) kadınlar tarafından kullanılıyor.

"Nerde ineceksiniz bayan?"

"Belediye bizim gibi bayanların da katılacağı kurslar...."

"Bayan seyircilerimizden gelen yoğun talep üzerine ....."

24.1.07

"... tirajımız var"

Bu sözcük halk arasında değil, özellikle gazeteciler arasında yanlış kullanılıyor. Tiraj, Fransızca'dan gelme, sonu "j" harfi ile bittiği için söylenişi çok havalı bir sözcük. Bir yayının (gazete, dergi vb.) satışa sunulmak için matbaadan çıkan sayısını anlatır. Yani "on bin tirajımız var" demek, "yayınımızdan her seferinde on bin adet basıp, satışa sunuyoruz" demektir. Bu sözcüğün yanlış kullanımı ise (sanıyorum hem rakamı yüksek göstermek, hem de karşıdakine havalı bir sözcükle üstünlük sağlamak için reklamcılar tarafından kasıtlı olarak yanlış söyleniyor) özellikle medyada satış rakamlarından bahsederken oluyor. Çünkü on bin adet basılan hiçbir dergi, (istisnai durumlar hariç) on bin adet satmaz. Ay sonunda satılmayanlar iade edilir, net satış, tiraj eksi iade sayısı olarak hesaplanır. Reklamvereni aslında net satış rakamı ilgilendirir, kağıdınız ve paranız bolsa, istediğiniz tirajı yaparsınız, kime ne... Medyamızın güzide yayınlarında bile tiraj kelimesi satış adedi yerine kullanılıyor.

10.1.07

"olm"

Bilmeyenler "olmak", "olmaz" gibi kelimelerin kısaltması sanabilir. Aslında "oğlum" sözcüğünün kısaltmasıdır. Yaşıt erkekler arasında birbirine "oğlum" diye hitap etmek yaygındır. Bu da, telaffuzun deforme edildiği yetmiyormuş gibi yazımın da iyice deforme edilmiş halidir. Bilemiyorum, erkek jargonu, messenger dili... Daha fazla yazamayacağım. Ekleme yapmak isteyen buyursun...

2.1.07

"fevkaladenin fevkinde"

"Şeyimin şeyinde ..." türünden bir çağrışım yapsa da, gramer hatası olmayan bir tamlama olarak malum kişi tarafından günlük dilde kullanılmıştır. "Olağanüstünden de öte", "ultra mega" gibi bir anlamı vardır. Hakkı Devrim, bu ifadenin malum kişinin mübalağa merakını ifade ettiğinin altını çizerek yaygın olmamakla birlikte kullanımının da yanlış olmadığını güzel güzel izah etmişti... (Bkz. Makina - 30 Aralık 2006)